5 Haziran 2011 Pazar

Depresyon alametleri..

Demiştim ya, sevgilim söyledi inanmadım depresyonda olduğuma diye..

Doktorum duyunca yaşadıklarımı yüzünde şaşkınlıkla karışık hafif bir panik gördüm..
Paniğin sebebini anlamak zor değil, suratına baka baka "kendimi öldüresim geliyo!" dedim adama..
Şaşkınlığın sebebi de odasına girerken yüzümdeki kocaman gülümseme ve hatta ceylan gibi sekerek yürümem olabilir..
Gayet keyfim yerindeydi anlayacağınız..
Bahar renklerinden beyazlar, pembeler giymiş, güzel makyaj yapmış,saçlarımı da bukle bukle sarmıştım.. Yani "depresyon hırkası" falan yoktu üzerimde..

İçim sıkılıyor diye, çareyi bir bez bebek gibi kendimle oynamakta buluyorum.. Kendimi giydiriyor, süslüyor, püslüyorum.. Rejim yapıp, plates kurslarına yazılıyorum..
Ama bu demek değilmiş ki ben iyiyim..

İyi olmadığım sonucuna şu semptomlarla vardık:

- El ve ayaklarımda karıncalanma / ellerimde titreme: Bunları en önemsizlar listesinde saymıştım.. Hatta söylemek gerekip gerekmediğini bile tartmıştım kafamda.. Ayaklarım hareketsizlikten, ellerim kolumun üzerine yatmaktan böyle olmuştur dedim, ama küçümsemişim.. Hop! Demir ve B12 eksikliği..

- Göğüste çarpıntı: Bu en dayanılmazı.. bazen kalbimin tam bağrımda attığını hissediyorum.. İki ciğerimin arasında bir pır pır oluveriyor.. Sanki muhabbet kuşu yutmuşum da yemek borumun ortasında takılıp kalmış canlı canlı.. Çok cani bir açıklama oldu bu!
Hani insan heyecanlanınca, midesinde kelebekler uçuşur ya, benim göğüs boşluğumda arı kovanı var mübarek.. Bir kabahat işlemiş, okul müdürünün kapısında bekleyen ortaokul öğrencisi gibi pır da pır, zır da zır..
Psikiyatrım buna "kaygı" demiş, hemen bir yeşil reçete yazmıştı bana.. Adı bir çoğunuza tanıdık.. Xanax.. Kanatlar çırpmaya başladı mı hop bi yarım xanax; asayiş berkemal..

Nörologum ise xanax'ı duyunca, 15 yaşında kızını elinde sigarayla yakalamış gibi baktı yüzüme! Hop elime vurdu bitane! Cısss!! Yeşil reçeteli ilaç yok bana! Onun yerine bypass geçiren babamın da kullandığı bir kalp ilacı yazdı.. Adını vermicem, reçetesiz de satılıo.. Öle kafanıza göre gidip almayın!

- Uyku düzensizliği / Kabuslar: Aylardır alıştım artık bunlarla yaşamaya.. Zaman zaman keşke bir makina olsa da rüyalarımı kaydetse diyorum.. O kadar fantastik rüyalar görüyorum ki, James Cameron görse 5 film daha çıkarır Avatar'dan sonra.. Bunları da bir dönem cedrina ile çözdüm.. Tamam rüya görmüyorum ama bu sefer de uyanamıyorum! 18 saat uyur mu bi insan evladı! Kabuslarımla barışıp, cedrina'ya küstüm.. Şimdi gördüklerimden bir film yazmanın peşindeyim!


- Cinsel isteksizlik: Bunun da üzerine düşmedim pek.. Yaklaşık 9 aydır kullandığım kaygı giderici Paxil'in yan etkisine yordum.. Ama benimki isteksizlikten öte birşey.. Televizyonda öpüşen çift görünce bile midem kalkıyor.. Babacan nöroloğum, bunun depresyondan kaynaklı olduğunu, depresyonu yenince bunun da biteceğini anlatıp sevgilime selam söyledi.. :)

PS: Paxil'in adına da hastayım hani.. Deterjan ismi gibi.. Bütük kaygılarınızı silip pürü pak bir biliç vaad ediyor gibi.. Spotless Mind mübarek! 9 aydır kullanıyorum, hala depresyonda olduğuma göre bir b*ka yaramamış.. Neyse.. Günde 2 doz devam yine de..


- İntihar eğilimi: İşte zurnanın zortladığı nokta.. 2 gün önceki yazımda nasıl bir his olduğunu anlatmıştım zaten.. Tekrar bu konuya girmeyelim..
Zor olan kısım bu hissi bastırmak değil.. "Kış kış cinler kış kış.." diyerek kovalıyorum bu garip hissiyatı.. Kendisi çok akıllı uslu bir dürtü.. Söz dinliyor, geri dönüyor geldiği yere..

Asıl savaş bu hisleri kabul edebilmek ve itiraf etmek.. Benim tam 3 ayımı aldı.. İnsan yakıştıramıyor kendine böyle bir istek duymayı..
Ama önemli olan bu kabullenmek.. Evet kardeşim, benim bu dünyadan göçesim var.. Tüm sorumlulukları, karar verme zorunluluklarını ve gelecek kaygılarını gerdi de bırakıp gidesim var.. Bunun aptalca, ahmakça ve çocukça olduğunu bildiğim halde hem de!

Kabullendim.. Hemen akabinde sevgilime anlattım.. Gülerek.. Utandığımdan olsa gerek bir gülme tutuyor devamlı.. Canım benim, 9 aydır bu deliyi düştüğü kuyudan çıkarmak uğraşan adamım, bunu da olgunlukla karşılayıp sarıldı bana.. Bir rahatlama, bir huzur anlatamam.. Söyleyince nasıl hafifledim..

Doktorumsa duyunca  beni kucaklamaya kalkışmadı tabi! Hemen reçeteme yeni bir ilaç daha ekledi. Onun için yeni benim içinse tanıdık bir isim kendisi.. Tranko Buskas.. Soap operalardan fırmalama bir karekter ismine benzeyen bu ilacı yıllar önce sinire bağlı ülser tedavisinde de kullanmıştım.. Kulağıma saçmalıklar fısıldayan cinler ortaya çıkınca, "yallah cinler yallah.." derken 1 tane de bundan yutacakmışım.. Doktorumla 5 ayda 1 olan görüşme sıklığımızda haftada 1'e inecekmiş tabi bu arada..

Velhasıl böyle dostlar..
Bu 5 semptomla depresyonda olduğum tescillendi..
İlaç kutumda yeni renklerle devam ediyorum hayatıma..
Asıl önemli adımsa bu blog oldu tabi..
Anlatınca herşey daha kolay geçiyor..
Valla! :)

cez..

3 Haziran 2011 Cuma

Pikaçu olma dürtüsü..

İnsan canı,  evinde sakince ütü yapar ve keyifle "Prince Alec" dinlerken, yani durup duruken, kendini öldürmek ister mi?
İster..
Nasıl bir deliliktir, insanın kendine kastı olması.. Anlamıyorum..
Sen anlamıyorsan, biz nasıl anlayalım demeyin..
Kendimi bi anlasam zaten, RTE'yi bile devirirdim..

Bu manasız, kabullenmesi zor, dillendirmesi utanç verici, tuhaf bir dürtü..
Ortada bir durum yokken, cam kenarında gömlekler kurumuş mu diye bakarken, Pikaçu'ya özenen 3 yaşındaki çocuk gibi kendini pencereden atası gelmesi insanın hiç kabul edilebilir bir ruh hali değil..
Üstelik bu aptal dürtünün saçmalığının farkında olup, kendine kızmak, hatta kendinden tiksinmek, ve güçsüzlüğünle dalga geçebilmek de ayrı bir kıyamet alameti olsa gerek..

Bi tarafım kalk gidelim diyor, diğer taraf bok yeme otur diye cevap veriyor anlayacağınız..

2-3 aydır var bu.. Alıştım.. Geçer birazdan, merak etmeyin..

2 Haziran 2011 Perşembe

Yeni Başlayanlar için depresyon..

Ben bugün doktora gittim..

House kadar olmasa da, cabrio arabasıyla ve at kuyruğu yaptığı uzun saçlarıyla oldukça karizmatik olan; 2. karısını da boşayıp 3.nün peşine düşen Uzman Nörolog'um dedi ki, "Depresyondasın!"...

Aman ne büyük haber! Girdim gireli çıkamadım ki zaten..

Psikiyatr'ları hele ki psikologları terk edeli çok oldu.. Artık direk beyinden giriyorum meseleye, nöroloji servisinde alıyorum soluğu..

Aslında herşey geçen Eylül'de başladı..

Mutsuzdum..
Bu da yeni bir haber değil benim için.. Kendimi mutsuz etmeyi o kadar iyi biliyorum ki, profesyonel olduğum söylenebilir..
Hatta mutsuz olmayı, mutlu olmaya tercih etmem bile söz konusu edilebilir.. Zaten burada var bir anormallik..
Belki sizin hayatınızdakinden çok daha küçük sorunlarım vardı, ama boyumun kısa olmasından mıdır nedir,  ben bunları taşıyamadım..
Hepsi gelip göğsüme oturdu, nefes darlığı çektiğimi sandım..
Tabi ki aldım soluğu yine hastanede, göğüs hastalıkları uzmanı "psikolojik" dedi, ciğerlerim sigara içtiğime inanılmayacak kadar sağlammış!.. bak sen! sigaraya devam o zaman.. Eh! depresyon da röntgenlerde çıkmıyor malum!

İçimdeki bu kurt, bir gece ağlama krizi ve sonrasında gelen nefes kesilmeleriyle bir "sinir krizi" olarak çıktı ortaya.. O beni yer bitirirken, acilde popodan yediğim bir diazem ile çıktığı yere geri kaçtı kurtçuk..

Ardından gelen poşet poşet antidepresanlar.. Sadece reçete yazan psikiyatrlar ve mal mal suratıma bakıp "e sen kendini gayet iyi çözmişsin zaten" diyen psikologlar..

Uzun bir macera başladı anlayacağınız..

Hepsini kademe kademe anlatacağım.. Merak etmeyin.. Sırayla.. :)

cez..